Kayıtlar

zencefil.

Resim
Bilirsin evimizi pek severim. ve bilirsin  bir an ayrılsam, evimizi özlerim. Sen evde yokken bu koca ev bana dar geliyor. Sığamıyorum. Ev, ev olmuyor. İçi  pahalı eşyalarla dolu olsa, zümrüt kaplama olsa, bir hazine kasası olsa; sevgi, huzur olmayınca viraneden ne farkı kalır beyfendiciğim? Şükür ki huzurumuz var. Evimiz, deryalar içinde yüzen köşkümüzdür. Birimizin eksikliğinde çiçeklerin endamı değişiyor, sen de gördün mü? ısı aynı değil, duvarlar kış mevsiminde dışarda kalmış gibi soğuk, üşüyor. İçinde bizim kalbimizin olduğu yer üşümez oysa, yanar. Demiştim, ahirette kimin tarafı iyiyse, birbirimizi o yana çekelim. Layık olursam o güzelin sancağı altında olmaya, elimi sana uzatırım. Sen yanıma gelene kadar bırakmam, kıpırdayamam. Ola ki ben öksüz kalırsam oralarda, sen neredeysen beni de oraya al. Ben, sen gelene kadar beklerim, bir yere gitmem. Biz iman edenlerdeniz, O' nun sevdiklerini sevdik, sevmediklerini sevmedik. Nefsimize zulmetsek kötülükler nefsimizden, güzelli

28 Şubat notları II

Resim
Mehmed' le Eyüp Sultan' a ev bakmaya gittik. Öğle vaktini eda için camiye girmek de nasip oldu, şükür. Eyüp Sultan Camii' nin her gün gülsuyuyla temizlendiği mâlum. Mis gibi. Sanki bir ayağı cennette. Yahut cennetten bir köşe. İnanırım; insan, cennetini bu dünyada da bulur ve yaşar.  *** Ev bakmak için gideceğimiz yolun üzerinde neredeyse adım başı türbelerle karşılaştık. Eyüp Sultan, yuva yapmak için seçtiğimiz üç semtten biri ( Fatih, Eyüp Sultan, Üsküdar) İlk gördüğüm Evlice  Baba Türbesi idi. Uluca Baba da denildiğini okudum. İnternetten burası hakkında pek bir malumat edinemedim. Tanıyarak sevmek elbette ki başka bir şey ama türbe görüp de muhabbet beslememek namümkün. *Türbe ke limesini çok seviyorum. Bana sessiz sessiz anlattığı şeyler var. Duymasam da, idrâkımın fevkinde bile olsa, zevk edinmeyi önemsiyorum. C ânım türbe.  *** Geçtiğimiz güz, mustafaresmiahi.net sitesiyle karşılaşmıştım. Orada yazan kâdirî tekkeleri merakımı celbetmi

Koku.

Resim
Yüzünden ayrı düştüğüm günler varlığımdan habersizim. Bir rivayete dayanıyor yaşıyor olduğum. Dokununca şöyle bir kendime yahut biri seslenince adımla, anlıyorum: bir ben var imiş. Çantamda fulya çiçeği kokusunu taşıyorum. Dünyaya battığım anlarda, yani yaşayan bir ceset olduğum anlarda, o şişe sana bürünüyor. Bileklerime sürüyorum. Boynumda ince ince gezdiriyorum. Buram buram koksun, yağılsın dünyaya. İstiyorum. Bir kokuyla mekândan mekâna, zamandan zamana geçiyorum. Her yer yeşilleniyor. Herkes güzelleşiyor. Göğsümde kuşlar sürüsü. Tazecik çiçekler açıyor gözlerimde. Başka oluyorum. Sen oluyorum. Yetiyor mu? Yetmiyor. Gözün de hakkı olduğunu okumuş idim kitaplardan. Gözlerim, gözlerine değsin istiyor. Canım, yüzünün tadını çıkartmak istiyor. Çok susuz kaldım, çok üşüdüm bu dünyada. Kuyudan çıkalı daha ne kadar oldu ki şurada?  Edepsizlik ettiysem bağışla, " Ya ben öleyim mi söylemeyince? "                                               

Kalem güzelleştirir.

Resim
Kalemlere inanırım ben. Kurşun kaleme inanırım. Yazıya inanırım. Kâğıda inanırım. Dolma kalemlere de inanmaya başladım. Henüz aramız iyi olmasa da, henüz sıkı fıkı olmasak da, mürekkebe de.. Başından beri inanmadığım bir şey var ise o da; kalemi seven, yazıyı seven, yazmayı seven insanın merhametsiz olmama ihtimâlidir. Öyle fütursuzca, pervasızca dizmez sözcüklerini hem.. Kalem koleksiyonu yapmak; posta kartları  koleksiyonu ya da ne bileyim, ayakkabı koleksiyonu yapmaya benzemez. Benzeyecekse, benzeteceksem illâ, kalem biriktirmeyi, yazıyı sevmeyi, belki bir bahçede çiçek yetiştirmeye, gül yetiştirmeye benzetirdim. Nasıl ki gül yetiştiren bir bahçıvan merhametlidir, vicdan sahibidir, sabırlıdır ve âdildir- fakat asla merhametsiz değildir- yazıya tutulmuş bir kişi de  bu nitelikleri birebir üzerinde taşır. Öyle ya da böyle.. zamanla.. üzerine siner, içine çeker..                                                                                                  

Yazmasaydım.

Resim
"Yazmasaydım delirmem gerekebilirdi. "  Françoise Sargan Kahve Dünyası, 08.09.2014

Ellerin ki.

Resim
   Bir filmi, hayır, bir manzarayı izler gibi seyrediyorum ellerini.  Bir şeyler görüyorum, adları bana bildirilmedi.  Sırrını anlat bana; ne saklıyorsun orada? Avuç içine ne verildi?  iki elin de sağ..  ellerin ki yedi tabakalı cennetin tasviri. Sekiz kapısının ana girişi.  Firdevs cenneti misin, bahçen ne şen.  Adn cennetinden mi düştün, suyun ne de berrak.. Yüzün, kâinatın aydınlanması için lâzım,  bencil olamam.  Sen..  bana ellerini ver.

Vanilya Aromalı Akşam.

Resim
 Eğer hafızam beni yanıltmıyor ise, Marguerite Duras' ın " Yazmak" kitabında geçiyordu. Şöyle diyordu kadın: " Yalnızlık hazır bulunmaz, oluşturulur." ( Kesinlikle o kitapta geçiyordu) Ben de öyle yaptım. Bilerek, isteyerek, teammüden yalnız olmak istedim.        ... Fatih' te, Kahve Durağı' ndayım. Dünyanın üstünü örttüm, insanların sesini kıstım. Yalnızca kuşlar gevezelik edebilir. Birazdan kendi dünyamı kuracağım. Kalemle, kâğıtla, yazıyla. Biraz asî, biraz saflıkla... Kahve Durağı, 30.08.2014